HAYAL
- Kürşad Polat
- 15 Ağu
- 2 dakikada okunur
Çocukken hayallerimiz gökyüzü kadardır. Soran olursa pilot olmak istediğimizi söyleriz mesela.
Hayallerimizin gökyüzüne ulaşmasından mıdır bilinmez, bazılarımız astronot olmak ister. Annesinin pazar tezgâhından 17,5 liraya aldığı plastik uzay mekiği ile çoktan fezada bir-iki tur atıp gelmiştir hatta.
Süper kahraman olmak isteriz. Öyle, bir laboratuar örümceğinin sokmasına ya da 2000 santigrat derecede UV ışınlarına maruz kalmamıza gerek de yoktur süper kahraman olmak için. Mutfak masasının üzerindeki kırmızı ekoseli örtüyü terlik yemeyi göze alıp boynumuza bağlamak yeterlidir.
Gökyüzünün, çocukluğumuzda hayallerimizle pozitif ilişkide olması, etrafımızda olup biten şeyleri görebilmek için yüzümüzün parlayan tarafını yukarıda tutmamıza neden olur.
Yalnızca hayallerimiz mi büyüktür peki?
Elbette hayır.
Annemiz, babamız büyüktür mesela;
Evlerimizin bahçeleri büyüktür. Salondaki yemek masası kocamandır.
Okulumuzun merdivenleri çık çık bitmez. Sınıfımız o kadar büyüktür ki, iki sıra öndeki arkadaşımıza verdimiz silgi geriye 3 ay sonra gelir.
Pencerenin önündeki korkuluk demirleri arkadaşlarımızla top oynamaya kaçmamıza müsaade eder.
Bisikletimiz bile büyüktür. Ayaklarımızın uçları anca yere değer…
Çünkü, küçükken, hemen her şey büyüktür. Öyle kalmasını da dilemezsiniz. Tam aksine hayal ettiğiniz her şeyin küçülmesini, bir an önce ulaşılabilir bir hale gelmesini istersiniz. Çünkü, gözünüzle görebildiğiniz, merak ettiğiniz her şeyin ancak o zaman gerçekten sizin ya da sizinle birlikte olabileceğinize inanırsınız.
Küçükken, büyümek; sadece bu yüzden, arzu edilene ulaşmak için tek ve yeter şarttır.
………………………………
Birine ulaşamadığımız, diğerinden vazgeçemediğimiz bu süreçte insan hayallerini biriktirmeyi, hayallerine ulaşmaktan daha ön planda tutar.
Nedeni bir çok şey olabilir. En önemli neden, belirsizlik gibi...
Olduğunuz yeri, Dünya’nın merkezi zannettiğiniz; etrafınızdaki kalabalığın odak noktası olduğunuzu hissettiğiniz dönemden, olduğunuz yeri başkaları için Dünya’nın merkezi yapmak için uğraş verdiğiniz ve etrafınızdaki kalabalık içinde anlamsızlaşmamak için yer edinmeye çalıştığınız döneme geçtiğinizde artık yeterince küçük değilsinizdir.
Kendinizi, başkaları tarafından yönetilen hayallerin içerisinde bir ya da birkaç hayal seçimine zorlanırken bulursunuz. Artık hayalleriniz, gökyüzünde değildir. Uçsuz bucaksız nitelik de taşımazlar.
Bu yüzden heybenizde biriktirilmiş, bir nevi geçici olarak koruma altına alınmış onlarca hayal bulunur.
Yine de ebeveynleriniz için akıl dışı, öğretmeniniz için mantığa uygun olmayan, büyükleriniz için sadece bir beklenti, arkadaşlarınız için saçma sapan kurgulardan ibaret sayılır bu heybenizden taşanlar…
Kırmızı renkli, kontra fren bir BMX bisiklete sahip olabilmek için yaz dönemi karnesinde kırık not olmaması gerektiren; Misafirlikte sessiz ve uslu olunursa eve dönerken Bakkal Şükrü’den 9 kat plastik top aldıran; Ödevler zamanında biterse TRT2’de ‘Olacak O Kadar’ izleten bu hayaller, hayal kurma belleğimizin içerisine sahip olma hırsının tohumlarını serpmeye başlar.
‘Gözle görülür görülmesine de, bir de elle tutulsa ne güzel olur’ şeklindeki bu hayaller yerini ‘Sadece benim olunca, gerçekten olmuş sayılır’ şekline bırakırken büyüyen bizler, aslında o uçsuz bucaksız hayallerimizi bile isteye küçülttüğümüzü, şekli başkaları tarafından belirlenen standartlara uydurmak için birçoğundan vazgeçtiğimizi çok sonraları anlarız.
Hiç düşündünüz mü?
Hayalleri astronot olmaktan, yüksek maaşlı meslek seçimlerine; aşağı mahallede gazozuna yapılan maçlarda gol kralı olmaktan, daha konforlu ev ya da daha yüksek modelli araba sahibi olmaya dönüştüren şey nedir?
Bu sorunun cevabı, hayal etmenin şekil değiştirmesinde olmalı. Çünkü aslında insan her yaşta hayal eder. Sadece hayal ettiği şeyler değişir.
Kimileri buna 'Hayat Döngüsü' diyor. Ben ise 'Hayal Döngüsü' diyorum.
Peki, hayaller mi ihtiyaca göre değişir, ihtiyaçlar mı hayallerimize yön verir?
Bunun yorumunu size bırakıyorum.

