top of page

RÜYA

Gece...Yine gece.ve yine o sokak...

Uykuyla uyanıklık arasında bir yerdeyim. O tanıdık karanlık, içimde çok önceden yer etmiş bir yorgunluk gibi tekrar üzerime çökmeye başlıyor. Gözlerim kapanmadan hemen önce, zihnimde yankılanan tek düşünce şu: Yine oraya gidiyorum.

...........................................

Rüyamda, her zamanki gibi, terkedilmiş bir sokağın başında buluyorum kendimi. Hiç değişmiyor. Hiçbir detay eksilmiyor. Ne bir fazlalık, ne bir eksiklik var. Zaman durmuş gibi; ya da burada hiç var olmamış. Gündüz hiç yaşanmıyor. Kör döngü içinde, gecenin en karanlık yerinde takılı kalmış.

İlk adımımı hep aynı taş zemine atıyorum. Sanki zihnim, bu dar, boğucu, donmuş zamanlı sokakta hapsetmiş beni. Sokağın başı neresi, sonu nereye varır; bilmiyorum.

Ay, gökyüzünde asılı kalmış gibi hareketsiz. Sokakları bir gümüş gibi yıkıyor. Ay ışığı dışında hiçbir ışık sızmıyor bu dünyanın derinliklerine. Sokak lambası yok. Hiç olmamış gibi zaten. Ne bir aydınlık, ne bir ses. Taş ve kerpiçten yapılma tek katlı evler, kimi kapısız, kimi penceresiz... Tüm yaşam, tüm insanlık, bu sokağı terk etmiş. O kadar ki, uzun zamandır artık buraya kuşların bile uğramadığı belli oluyor.

Sokağın kenarlarında soba külleriyle karışmış ince kum tepeleri var. Hafif bir rüzgar esiyor. Rüzgar bu tepeleri ufalıyor. Zamanın içinde birikmiş suskunluğu da…

Burası gerçek olamayacak kadar tanıdık. Her ayrıntı, her taş parçası, yıllardır zihnime kazınmış gibi net. Ayaklarım istemsizce ilerliyor. İçimde bir ses, sığınacak bir yer aramam gerektiğini söylüyor. Bu, bir kural gibi artık. Her seferinde böyle başlıyor.

Neden bilmiyorum ama sanki burada biraz kalmam gerekiyor. Kaç kere yaşadım bu döngüyü? Belki onlarca. Belki her biri ayrı bir ömrümden koptu.

Bir eve giriyorum. Nem kokusu yüzüme vuruyor. Tahta zemin çürümeye yüz tutmuş. Evin içi öyle sessiz ki, kendi nefesimi bile fazlalık gibi duyuyorum.

Hemen karşımdaki kapı yarı açık; üst menteşesi kopmuş, alt tarafı zeminde derin bir iz bırakmış. Ahşap zemin, evin altından gelen nemli saman kokusunu taşıyor. Bu ayrıntıyı her seferinde fark ediyorum, ama neden bu kadar önemli geliyor, bilmiyorum.

Odanın köşesine siniyorum. Pencereye yakın bir yerdeyim; ay ışığıyla aydınlanan sokak gözümün önünde. Işık bile burada yabancı.

Tedirginim, evin kapısını kapatacak hiçbir şey yok. Bu açıklık, bana savunmasız hissettiriyor. Savunmasızım. Sanki içim dışıma çıkmış gibi; o açıklık, ruhumdaki tüm boşlukları simgeliyor. Asıl huzursuzluk, kapının ardındakinden değil... İçimden geliyor.

Karşıdaki evlerin taş duvarlarını ve terk edilmişliğin donuk yüzünü görüyorum. Zaman çok yavaş ilerliyor.

Rüzgar, pencere altındaki çatlaklardan geçerken ıslık sesi çıkarıyor. Ya da belki değil. Belki kendi zihnimdeki bir uyarı bu.

Sonra ayak sesleri…

Yavaş, ritmik… Sanki birinin zamanı bile rahatsız etmemek istercesine yaklaştığını duyuyordum. İçimdeki kalp atışlarıyla karışıyor bu ses. Sanki ikisi aynı kaynaktan çıkıyor gibi.

Bir gölge beliriyor...  Giderek büyüyen, gittikçe belirginleşen bir karaltı... O an ne korku, ne şaşkınlık. Sadece bir boşluk hissi. Donmuşum. Düşünemiyorum.

Kapının önünde duruyor. Ay ışığı, arkasından vuruyor ve onu karanlığa gömüyor. Elimde tuttuğum eski gazete sayfalarını üzerime örtüyorum. Ne saçma... O anda bana mantıklı geliyor. Görmezse, zarar vermez sanki. Sanki görünmez olabilirim. Bu daha derin bir şey aslında. Bir tür farkındalık, bir tür tanımama hissi.

Gölge, ağır adımlarla içeri giriyor. Yerde yankılanan her adım, içimdeki boşluğa çarpınca ses çıkarıyor. Diz çöküyor önümde. Ellerini dizlerine koyuyor. Yavaşça, yüzüne dolamış olduğu kumaş parçasını çıkarıyor. Göz göze geliyoruz.

O, benim.

Geçmişim, geleceğim, farkında olmadan kaçtığım, susturduğum, unuttuğum ve unutturduğumu düşündüğüm her şeyin toplamı; Ben…

Yüzündeki her kırışıklığı, her ifadenin ardındaki düşünceyi tanıyorum. 70-75 yaşlarındayım. Kır saçlı. Sakalsız. Ama yüzü... yüzüm.

Bana, ‘-Neden bu kadar geç kaldın?’ diyor.

Sesi tanıdık. Ama ağızdan değil, içimden çıkıyor gibi. Gözlerine bakamıyorum. Yine de bir güven duygusu var.

‘-Hadi,’ diyor. ‘Artık bana gitmeliyiz.

Sözleri, bir çağrı gibi değil, bir hatırlatma gibi geliyor. Ben, bana dönmeliyim. Kimdim, neydim, neden bu kadar uzağa savruldum? O an anlamaya başlıyorum: Tüm bu tekrar eden rüyalar, bu sokak, bu ev... aslında kendi zihnimin bir izdüşümü.

O an, zihnimde bir perde aralanıyor. Hayatım boyunca kaçtığım yüzleşmelerin, bastırdığım hislerin, her adımda unutturmaya çalıştığım kimliklerin hepsi orada beliriyor. Bu evler, bu gölgeler… hepsi benim. Her ev, terk ettiğim bir yanım. Her gölge, yüzümün görmek istemediğim tarafları…

Her kum tepesi, ben. Her kapı, benden bir çıkış. Ya da belki bir giriş.

Kalkıyoruz. Evden birlikte çıkıyoruz. Ayağımın altındaki toprak, sanki daha gevşek. Adımlarımı hissetmiyorum. Evlerin pencere boşluklarından birer birer yüzler beliriyor. Hepsi de bana benzeyen yüzler. Geçmişte bıraktığım benliklerim. Her biri, bir seçim sonrası geride kalan hâlim.

Belki inanmazsınız,

Ben, benimle, bana doğru yürürken… beni, yine ben uğurluyor…

Her adımda, bir şey benden kopuyor. İçimde yıllarca biriken paslı korkular dökülüyor mesela. Boğazımda düğümlenen o görünmez ağırlık çözülüyor. Üzerimde, ne geçmişin pişmanlıkları, ne de geleceğin kaygıları kalıyor. Bu an, sonsuz gibi.

Kendi gölgemin içinde kaybolurken, Pencerelerdeki yüzler de siliniyorlar.

İlk kez, her şeyi olduğu gibi bırakmanın huzurunu hissettiğim o an,

Uyanıyorum…

...........................................

Uykulu gözlerle, odamın kapısı altından esen rüzgarın sesine doğru döndüğümde, yine o gölgelerin belli belirsiz hareketlerini fark ediyorum.

Penceremden içeri sızan ay ışığı altında her şey ifşa edilmiş gibi görünüyor.

Duvarıma astığım tablonun çerçevesi üzerinde biriken her toz zerresi parıldıyor.

Kapının altından geçen her ıslık sesli rüzgâr bana ait.

 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
BIÇAK SIRTI (Tanıtım Bölümü)

'Bazı şeylerin tarifi, tanımı olmaz. Hikayesi olur...' O gün, üzerimde bir ağırlık taşıyormuşum gibi hissettiğim sıradan bir gündü....

 
 
  • Whatsapp
  • X
  • Facebook
  • Instagram

© 2025, Her hakkı Kürşad POLAT'a aittir.

bottom of page